Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Karambole Büyümek

Benim yaşlarımda olan yani 30 larına yaklaşmış her insan kendine soruyordur eminim. Ben bu dünya da ne yapıyorum? Mutlu muyum? Bana bu soruyu sorduran şeyin cevabını buldum aslında. Ama sorunun cevabını bulamadım. Bulabilme imkanım da çok yok gibi. 97 senesiydi ilkokula başladığım ve o günden bugüne kadar tercihlerim hep bir etki altında oldu. Mutlu bir çocuk yetiştirmek için uzmanlar onların kendi tercihlerini yapmasına izin verin diyorlar. İyi diyorlar da gel de bizimkilere anlat onu sen delikanlı.  İlk önemli sınava kadar hayatınızda pek bir şey olmuyor. Ama anne baba varlığını hep üzerinizde hissettiriyor. Sizi kendi tercihlerine göre yönlendirmeye başlıyor. İlk etapta ufak ve masum yönlendirmeler. Arkadaşlarınıza karışıyor örneğin. Şunla oyna bunla oynama vs. Dananın kuyruğu sınav dönemleri kopuyor. İlk önemli sınav lgs ıydı. Hiç istemediğim halde askeri lise sınavına girdim babamın yönlendirmesiyle. Allah tan kazanamadım. Kazansam olabilecekleri düşünüyor musunuz? Hiç istemediğ

Mutlu Olmak

Herkesin bu hayatta bir mutluluk kavramı var. Ama herkesin ki kendine özel. Her insan sizden farklı bir davranış beklerken mutlu olmanıza imkan olmuyor maalesef. Kimi iyi bir eş bekliyor, kimi iyi bir çocuk olmanızı, kimi iyi bir sevgili, romantik bir adam olmanızı vs vs . Ne yapın biliyor musunuz? Kalıplarına girmeyin. Kendi kalıbınızı yapın. Kimse yalnızlıktan ve aşktan ölmüyor arkadaşlar. Mutlu olmak istiyorsanız sizden beklentisi olan insanlara çat diye kapıyı çarpın ve kendi özgürlüğünüzü yaşayın. Son zamanlarda kendime çok acımasız davrandım. Adeta içimi deştim. Kavgalar ettim.Anladım ki bunun sonu yok. Neden biliyor musunuz? Ben hiç bir zaman insanların beklediği gibi olmayabilirim. Sonra dedim ki; " Ulan banane ya, ben bunu kendime neden yapıyorum?" Beni böyle yıllardır seven arkadaşlarım var ve beni her koşulda seviyorlar. Her insan, herkesi üzüp mutsuz edebiliyor ama herkes, birbirini gerçekten seven herkes zaten bir arada kalabiliyor. Kendimden özür diledim ve

Sevgi mi? Alışkanlık mı?

İlişkilerimde hep birbirinden ayırmakta zorlandığım iki kavram olmuştur. Birisi sevgi diğeri alışkanlık. Hele ilişkinin süresi uzadıkça bunları birbirinden ayırmak daha zor oluyor. Ne zaman seviyorum ne zaman alışkanlığa dönüşüyor pek kestiremiyorum. Herkes gibi ben de ilişkilerime o ilk tanışmanın verdiği heyecanla başlıyorum. Birini tanımanın verdiği hazla gerçekten mantıklı kararlar veremiyorsunuz. Zaten tanıma aşaması da o ilk heyecan geçtikten sonra gerçekleşiyor. Hayata sizle aynı yönden mi bakıyor, sizle aynı görüşleri mi paylaşıyor bunları anlamak 2-3 ayı alıyor. Tezcanlı bir insanımdır o yüzden hataya açık yapım var. Genelde karşıdan aldığım elektrikle hareket ederim. Aslında ortam şartları da bunu tetikler. Yani tanışma ortamınız, arkadaş çevreniz vs de sizi bir arada tutan etkenler olabilir. Bu yüzden kendime uygun olmayan karakter yapılarında insanlarla uzun süre birlikte olmuşluğum vardır. İlişki başlıyor ve ilk iki ay falan gayet sorunsuz ilerliyor. Çünkü; aradaki o e

Olgun Biriyle İlişki Yaşamak

Arkadaşlar öncelikle olgun olarak kendi tanımımı söyleyeyim. Çünkü; olgundan kastım yaşça büyük olan değil. Bana göre olgun birey demek; hayattan ne istediğini bilen, kendini tanıyan ve karşıdan ne istediğini bilen demektir. Bu genelde yaşanmışlıkla dolayısıyla yaş ile doğru orantılı olsa bile tersi durumlarda mümkün. Bir erkek gözüyle bakacak olursak. Toplumsal baskının olmadığı durumlarda ki ben bu baskıya pek aldıran biri değilimdir: Bu sebepten kendimden yaşça büyük insanlarla ilişki yaşama fırsatım oldu, eminim çok erkek de bu baskı olmasa bu yönde daha sık tercih yapardı. Ben daha çok olaya iyi yönlerinden bakacağım. Olgun kadınlarda gördüğüm başlıca özellikler: Fedakarlık, egodan sıyrılma, kibir olmaması, şevkat, anlayış ve ne istediğini bilmesi. Biraz kadın ve erkekten bahsedeyim. Öncelikle kadın erkek olarak toplumsal adaletin sağlanması taraftarıyım. Ancak toplumda eşitlik ve adalet kavramları aynı şey gibi algılanıyor. Maalesef feminist arkadaşları biraz kızdıracağım a

Dipten Çıkmak

Bu blogu açtıktan sonra çenem bayağı düştü. Uzun süredir bir depresyon halindeyim. Bu benim değil psikiyatrın koyduğu bir tanı.Tabi bu depresyon hali bir iki aylık değil geniş bir zamana yayılan bir hal. Hani kolunuzu kaldıracak haliniz olmaz ya ben senelerdir öyle yaşıyordum işte. Bir şey yapma isteğim yok, yeni bir şey deneme isteğim yok. Tabi tüm ömrüm böyle geçmedi. Dönem dönem kendimi iyi hissettiğim zamanlar oldu. Tabi fark ettim ki bunlar hep mutluluk hormonunun pik yaptığı zamanlara denk gelmiş sonrasında ise duruma alışınca hormonun da dengeye binmesiyle eski konumuma gelmişim. İnsan beyni o kadar karmaşık ki tam bir sebze çorbası. Beyninizi takip etmeye başladığınız zaman içinde ne oluyor ne bitiyor dinlemeye çalıştığınız zaman kafayı yiyecek gibi oluyorsunuz. İnsan beynini en çok değişikliklere açık olduğu zaman dinliyor. İçinde 4-5 kişi farklı farklı bir şeyler söylüyor. Şizofreni gibi bir şey. Tek fark gerçek ve hayali ayırt edebiliyorsunuz. Henüz bu beyin kadar komplike

Değişmek mi? Yoksa daha iyi yalan söylemek mi?

Kendimi iyice incelemeye aldığım şu günlerde aklımdaki en büyük soru da bu bir insan değişir mi? Aslında bu konuyla ilgili, tamamen beynimi öldürdüğüm bir diziyi izlerken duyduğum derin bir felsefi laf beni bu ikileme itti. İnsan değişir mi yoksa kendine daha iyi yalan mı söyler?  Ne büyük bir soru. Ben değişimin karakter olarak olmadığını sadece davranışlar üzerinden olabileceğini düşünüyorum? Ancak bu sorunun cevabını hala bulmuş değilim? Burayı okuyan değerli insanlar sizden bu yazının altına yorum bekliyorum? Bir insanın değişmesi mümkün müdür? Değişirse nasıl? Aslında bir insanı sevgi veya sevgisizlik mi değiştirir?

Sevmekten Kim Usanır

Resim
Bu yazıyı sabahın 5 inde yazmaya başladım. Aslında bu günlerde olmamı sağlayan, hayatımı etkileyen insanlardan bir kısmı da hayatıma giren kadınlar oldu. Bu yazıda her şey var sevmek,sevilmemek ve aldatılmak. Hemen hemen her şey. İlk kırgınlığım "N" oldu. İlkokulun son zamanlarıydı. 8. sınıfta falandım şansıma böyle şeyler hep son seneler başıma gelirdi. Bunun avantajı okul bitiyor ve ortam değişiyordu. Dezavantajı ise; lanet olası sınavlara çalışamıyordum. Duygusal bir yapım vardı ve kırgınlıklar beni çok etkiliyordu adeta dağılıyordum. Ama bunları bilen sadece "Z" isimli bir arkadaşım vardı. Başka kimse bu yapımı bilmezdi. Neyse sarışın kızlara olan zaafımız malumunuz. "N" öyle bir kızdı. Görünce bir titreme gelmişti. Ama fizikten çok benim için zeka da önemli bir parametre çünkü salak insana kimsenin tahammülü yoktur. Şansa bak ki "N" zeki de bir kızdı. Eh dedik her şart müsait öyleyse neden yazmıyoruz "N" ye. :) O zamanlar sms fal

Umursanmamak

Ben nasıl deli oldum sorusunun cevaplarından birini buldum. Kesinlikle umursanmamak bunlardan biri. Belki de yazmak ve blog oluşturmak beni bu yüzden rahatlatıyor. İnsanların beni okuduğunu bilmek ruhuma iyi geliyor. Her şeyden önce umursanmamak kişiden kişiye göre değişen bir algıdır. Herkesin umursanma eşiği ve umursandığını anlama biçimi farklıdır. Demem o ki siz umursanmadığınızı düşünüyorsunuz diye karşıdaki sizi umursamıyor demek değildir. Ancak ben olaya kendi penceremden bakacağım. Bir kere umursanmak neden önemli ondan biraz bahsedelim. Umursanmak var olduğumuzu hissettirir. Siz umursanmadığınız bir yerde varlığınızın kabullenilmediğini ve değersizleştiğinizi hissedersiniz. İletişim hakkında çalışmalar yapan psikologlara göre 3 çeşit iletişim algısı vardır. Bunlar kabul görmek, reddedilmek ve umursanmamak. Bu 3 iletişim çeşidinden tabi tercihimiz kabul görmek. Ama reddedilmek, umursanmamaktan daha kötüdür diye düşünüyorsanız. Ömrünüzde sizi umursamayan biri olmamış demektir.

Uçmak ve Özgürleşmek

Yılların kronik bir anksiyetelisi olarak uçak korkusundan bahsedeceğim biraz. Öncelikle şunu söyleyeyim ben uçtum ve özgürüm artık. Önce biraz korkumun boyutlarından bahsedeyim siz ne kadar korktuğumu anlayın. Anksiyete hastası biriyseniz belirsizlik sizin için ölüm gibi bir şey. Yani sonucunu öngöremediğiniz her şey sizi korku ve paniğe sürüklüyor.  Ben bu korku yüzünden yeni mezunken Cape Town da çalışma fırsatını tepmiş biriyim. Onun dışında Almanya ve Hollanda olmak üzere davetleri reddetmiş biriyim. Bundan 4-5 sene öncesine kadar, uçağa binmeyi bırak görmeye bile tahammülüm yoktu. Havalimanı bile beni geren bir yerdi. Gerçekten kendimi ömrüm boyunca uçağa binebilecek gibi görmüyordum. Çok defa keşke uçak diye bir şey icat edilmeseydi de ben korkmak zorunda kalmasaydım diyordum. Soğuk ve şehirler arası yollarda vazgeçtim çocuk olmaktan... Pardon ya bu değildi. Uzun ve şehirler arası yollarda bıktım otobüslerden. Hatta bir eğitime giderken herkes şirkete uçak bileti aldırmak içi

Öfke

Yılların sonunda nihayet en büyük zararı kendime verdiğimde anladım. Öfke gerçekten insanı bitiriyor. Hem iş hayatım da hem özel hayatımda haklı olduğum zaman hep hataya soktu bu duygu beni. Bana göre insanın en büyük zaafı ve sınavı. Öfkenin her insanda farklı bir kaynağı vardır. Değişmeyen şey ise içinizdeki bir yardım çığlığının eksikliğin dışa vurumudur. Kimi sevilmediği için öfkelidir. Kimi değer görmediği için. Kimi haklı bulunmadığı için. Hiç bir zaman öfkem şiddete dönüşmedi. Fiziksel şiddetten korkan biri değilim ancak biri bana fiziksel şiddet uygulamazsa ben de ona uygulamam. Ama içimdeki öfke öyle bir alevleniyor ki kendimi duvarlara çarpasım geliyor. Sakinleştiğim zaman bir fırtına atlatmış gemi gibi yelkenlerim yırtık kamaram su almış karaya vuruyorum.Artık iyice anladım uçurumun ucuna geldiğimi. Artık öfkem her yerden vuruyor ve bana zarar veriyor. Öfkemi kontrol etme konusunda yeni bir şey keşfettim. Teslim olmak. Bundan öncesinde hep öfkeme teslim oluyordum. Artı

Ameliyat Masası

Size az sonra bir çocuğa nasıl davranılmaz kendi gözümden onu aktaracağım. Ancak benim yetiştirilmeme doğrudan ve dolaylı olarak etkisi olan insanlardan biraz bahsetmem gerekir. Babaannem sevgi dolu bir insandı. Aslında sevgi yıllarca gözümün önünde durmuş ancak ben onu anlamamışım. Babaannem kuşağına göre oldukça modern bir kadındı. Öncelikle bir devlet memuruydu ve çok okurdu. Siyasete de hayli ilgiliydi. Karaoğlanın DSP' sine gönülden bağlıydı. Ülkedeki her kadın gibi o da çok çile ve acılar çekmiş bir kadındı. Ne yaşadığını tam olarak çocuk aklımda bilmesem de acı insanın gözünden okunur ya hani babaannemin gözünde ağlanmışlıklar vardı. Her şeye rağmen seviyordu babaannem hayatı, yaşamayı, babamı, beni ve annemi. Hadi babam ve ben neyse de bir insan gelinini öz kızı gibi sever mi? Seviyor demek ki. Annem hakkında bir kez bile gelinim dediğini duymadım. Ondan hep kızım diye bahsederdi. Babaannemden belki sevgiyi öğrenemedim ben ama iyi insan olmayı ve vicdanlı olmayı öğrendim.

Kimim Ben?

Öncelikle bu yazıları yazan adam kim ondan başlayayım. Ben ne yazar, ne şair , ne edebiyatçı, ne de sanatçıyım. Ben egosu olan yazdıklarının okunmasını belki kendi gibi hisseden insanların olduğunu bilmesinin kendine iyi geleceğini düşünen bir mühendisim. Mühendis olmamı vurgulamamın nedeni sayısal zekamın sözelden daha fazla işlediğini dolayısıyla yazılarımın ve verdiğim örneklerin daha çok bu doğrultuda olduğunu anlatmak istiyorum. Şimdiden yapacağım tüm yazım hataları, imla hataları ve anlatım bozuklukları adına özür dilerim. Ben ruhu acılar içinde kıvranan, elinde olanı elinde tutmayı beceremeyen ve bunları yıllarca yaşayıp artık bunları değiştirmek isteyen biriyim. Sevgiyi, duyguları ve yaşananları zihinim de netleştiremeyen biriyim. Klinik olarak anksiyete ve depresyon tanım var. Bana sorarsanız her insan kadar var bende de bunlar. Ancak şuan bulunduğum nokta bir dip noktası. Tüm hayatımı ameliyat masasına yatırmış vaziyetteyim. Motoru indirmiş vaziyetteyim yani sanayi diliyle