Ameliyat Masası

Size az sonra bir çocuğa nasıl davranılmaz kendi gözümden onu aktaracağım. Ancak benim yetiştirilmeme doğrudan ve dolaylı olarak etkisi olan insanlardan biraz bahsetmem gerekir.

Babaannem sevgi dolu bir insandı. Aslında sevgi yıllarca gözümün önünde durmuş ancak ben onu anlamamışım. Babaannem kuşağına göre oldukça modern bir kadındı. Öncelikle bir devlet memuruydu ve çok okurdu. Siyasete de hayli ilgiliydi. Karaoğlanın DSP' sine gönülden bağlıydı. Ülkedeki her kadın gibi o da çok çile ve acılar çekmiş bir kadındı. Ne yaşadığını tam olarak çocuk aklımda bilmesem de acı insanın gözünden okunur ya hani babaannemin gözünde ağlanmışlıklar vardı. Her şeye rağmen seviyordu babaannem hayatı, yaşamayı, babamı, beni ve annemi. Hadi babam ve ben neyse de bir insan gelinini öz kızı gibi sever mi? Seviyor demek ki. Annem hakkında bir kez bile gelinim dediğini duymadım. Ondan hep kızım diye bahsederdi. Babaannemden belki sevgiyi öğrenemedim ben ama iyi insan olmayı ve vicdanlı olmayı öğrendim. Nereden mi biliyorum iyi ve vicdanlı olduğunu? Sorarım size 2 tane üvey evlada kendi evladı gibi bakan biri nasıl iyi ve vicdanlı olmaz.

 Dedem(büyük babam) dünyada görüp görebileceğiniz en bencil insandı. Babaannemin zıttı bir insandı. Sanırım birbirlerini tamamlasınlar diye bir araya gelmiş insanlardı. Dedem ve babaannem ben çocuk yaştayken rahmetli oldukları için gençliğimde vakit geçirme fırsatım olmadı. Ama sağolsun onun izlerini babamda gördüğümüz için kendisiyle uzunca süre vakit geçirmiş kadar oldum. Dedem sansasyonel bir adamdı. Zenginlikten fakirliğe doğru hızlı adımlarla ilerlemesi süpriz değildi. Kendisinin yarış atı dahi varken öldüğünde vergi borcu kalmıştı bize. Arabalar, evler, atlar, yazlıklar zamanla yerini borca bırakmıştı nasıl mı? E dedik ya sansasyonel diye. Babaannemle iki kez evlenmiş bir insandır kendisi. Başka bir kadından 2 çocuk sahibi olmuş daha sonra babaannemle birlikte de babamı dünyaya getirmiş. Onun dışında resmi olmayan rakamlarla çok sayıda gönül ilişkisi sığdırmıştır. Yarın öbür gün ekstra hala ve amca çıkarsa şaşırmam yani. Onun dışında kumar, alkol ve sigarada dedemin başlıca hobileri arasındaydı. Hatta babamı askere gitmeden önceki bir gece yataktan kaldırıp kumarhane götürüp bir ev parası yemişliği bile vardır. Biter mi? bitmez. Babaannemle babamı ev tadilata girdiği için Almanya'ya gönderip, sonrasında eve attığı dostunun zevksiz dekorasyonuyla babaannemi şoka sokmuş bir insandır. Evet evet yanlış okumadınız. Babaannem duvar kağıtlarını, mutfak dolaplarını seçip tadilat sürecince Almanya'ya gidiyor, döndüğünde ise bambaşka bir tabloyla karşılaşıyor. Sebebini sorduğu ustalar ise evdeki yenge mahlaslı, kendisi dedemin dostu olur , kadının böyle istediğini söylüyor. Dedem böyle bir insandı işte. Rahmetle anıyoruz.

Babam, evet dedemi ve babaannemi anlattıktan sonra babamın az çok nasıl bir insan olduğunu tahmin etmişsinizdir. Babam çocukluğunda ağır bir hastalık(menenjit) geçirmiş ve sinir sisteminde kalıcı hasarlar meydana gelmiş bir insan. İnanılmaz zekasına rağmen okuluna devam edememiş. Küçük yaşta çalışmaya başlamış. Dedemin sorumsuzluklarının cezasını babam çekmiş bir noktada. Yeri gelmiş babaanneme destek olmuş. Çok acılar çekmiş biri. Bana ve anneme hiç fiziki şiddet uygulamadı babam. Ancak psikolojik şiddeti o kadar fazlaydı ki fiziki şiddeti tercih edebilirdim. Babam iki ucu olan ve karmaşık yapıya sahip biri. Hem vicdanlı hem vicdansız, hem iyi hem kötü, hem haklı hem haksız, hem sevgi dolu hem sevgisiz yani anlayacağınız iki ucu boklu değnek.

Assolisti sona bıraktık tabi, anneme ne denir ki o her şeyim benim. Tipik bir cefakar bir aile kadını. 35 inden sonra çalışmaya başlamış bir iş kadını aynı zamanda. Dedeme, babaanneme hasta yatağında bakmış kendi anne babasından ayırmamış bir insan. Babama yıllarca katlanmış onu idare etmiş sevmiş harika bir eş. Tüm bunları yaparken her adımında beni düşünmüş müthiş bir anne. Herkesin annesi böyledir eminim. "Kadınlar insan biz insanoğluyuz." demiş Neşet baba, ben daha ne deyim bunun üstüne.

Eh gelelim bana. Ben yukarıdakilerin hepsinin sonucu ben. Bir matematik denklemi gibi.

x=a+b+c+d

Ben değişik biriyim aslında ben kimim sorusunu arayan biriyim artık. İyi miyim bilmiyorum kötü müyüm onu da bilmiyorum. Zaten bu soruların hepsinin farklı cevapları var hayatımda. İçinde bulunduğum depresyonun da etkisiyle bu aralar kendine kötü ve acımasızca yüklenen biriyim sanırım. Hayatına giren insanları önce mutlu etmiş sonra alıp yere çalmış da biriyim ben. Egom var bir kere her insan kadar belki biraz fazla. Bencilim bir kere ailemin tek çocuğuyum.Şunu belirtmeliyim ki istediğim hiçbir şey istediğim anda gerçekleşmedi. Bu durum şımarıklığı biraz törpülüyor. Tavsiye ederim. Çelişkilerle dolu bir insanım. Babama benzedim ben de sanırım. Aslında "Kim olmak istersin?" sorusuna cevap veremem ama "Kim olmak istemezsin?" sorusunun cevabı net; babam ve dedem.

Genel hatlarıyla en belirgin özelliğim öfke kontrolü sanırım.Hayat dolu biriyim aslında. Yani dışarıdan bakınca çok eğlenen biriyim. Devamlı sırıtırım ve çok şeyi dalgaya alırım. Hemen hemen bütün durumlarda eğlenecek bir şey yakalarım. Ancak bu hayatta beni öfkelendiren yegane şey. İstediğim şeyin olmaması. Eh işte egom var dememin sebebi bu. İstediklerinizi elde edemediğinde insanın öfkelenmesi kadar normal bir şey yok. Ancak anormal olan bu öfkeyi doruklarda yaşamak. Elbette fiziken kimseye zarar vermiş bir insan değilim ancak psikolojik olarak öfkelendiğim zaman insanları yıpratan biriyim.

Nasıl böyle oldum ondan bahsedeyim. Yani neden bir insanı zararsızca sevemedim yada sevmeyi hiç bir zaman öğrenemedim? Hayatı neden siyah ve beyazlarla yaşadım? Neden keskin çizgilerim oldu?
Çocukluktan başlıyor hikaye. Bir çocuğa nasıl davranılacağı hakkında düzinelerce kitap var. Artık insanlar gelişiyor yeni nesil anne babalar bilinçleniyor. Ancak benim babam bunları çok geç öğrendi. Ben pek çocuk olamadım aslında. Pek şımarmadım. Pek çocukluk yapamadım. Çünkü; babam benden daha çocukken bile olgun davranışlar beklerdi. Her yaptığım hatada sert bir dille kızar her yanlışımı acımasızca eleştirirdi. Hal böyle olunca insan inanılmaz paranoyak ve tedirgin bir ruha bürünüyor. Hata yapmamak üzerine yaşıyorsunuz. İşte deliliğe böyle adım atıyorsunuz. Düşünün hata şansınız yok. Okul hayatınız iyi gidecek, başarılı olacaksınız, iyi bir evlat olacaksınız, hata yok hataya yer yok. Hata olursa baba çok kızar hatta size küser.

Hayattaki ilk kırgınlığımı babamdan aldım.Tüm kırgınlıklarım yanlış kaynadı ve sonucu pek bir şeye benzemedi. Dedim ya hayatımı ameliyat masasına aldım diye heh işte bu yüzden. Tüm benliğimi un ufak edip doğru şekilde kaynatmak için.

Daha 10 yaşlarında falanım, o zamanlar cep telefonları yeni yeni popüler oluyor. Çocuk aklıyla yılan oynamak için babama bana telefon almasını söyledim. Söylemez olaydım babam sanki büyük bir suç işlemişim gibi kızdı ve azarladı. Bu bende şuan bile babamdan bir şey istemeyecek kadar derinden etkiledi beni. Unutmayın bir çocuksanız ve isteğiniz karşısında çok sert bir tepki alırsanız ömrünüz boyunca çocuğunuz bir daha sizden bir şey istemeyebilir. Sevginiz de buna dahil. Sonra yine bir gün sebebini bilmiyorum, 8-9 yaşlarındayım o zamanlar, babam işten geldi ve nedendir bilmem bana bir sebepten dolayı kızdı sebebi hatırlamıyorum ancak. Sonucu gayet net hatırlıyorum. Babam bir hafta bana küstü ve benle aynı sofraya oturmadı. Şimdi düşünün 8 yaşındasınız. Babanıza ağlıyorsunuz lütfen benle konuş diye ancak o sizle aynı sofraya bile oturmuyor. Ne büyük yara. Yaptığınız hataların sonuçları böyle olunca insan hata yapmamak için bir şeyi on kere düşünür hale geliyor. Sonucu ne mi? Anksiyete.

Annem ve babam hiç anlaşamazlardı. Birbiriyle devamlı kavga ederlerdi. Ben onlar bilmese de evin içinde olan her şeyden haberdardım. Kendileriyle yıllar sonra bu durumları konuştuğumda ise cevap çok klasik. Senin için. Soruyorum sizlere çocuk için böyle bir ilişkiyi devam ettirmek mi iyi? Son vermek mi? Kesinlikle son vermek. İnsan sevgiyi, mutluluğu ilk evin içinde öğrenir. Haliyle yanlış öğrendiğim iki şey hep buydu. Sevgi benim için, didişmek ve birbirini yıpratmak, mutluluk ise küsüp barışmaktı. Bu öğreti hayatımın devamında benim içinde böyle oldu. Kız arkadaşlarımla devamlı kavga eder ve barışıp mutluluğu yaşardım. Neden mi? Çünkü; benim sevgi ve mutluluk kavramım bunlardı böyle öğrendim.

Böyle yaşamaya o kadar çok alışmıştım ki; bunlar benim için hep olağan şeylerdi. Ben de sorun yoktu sorun hep karşıdaydı. Kafanız biraz çalışıyor ve ağzınız iyi laf yapıyorsa sizi temenni ederim haklı çıkmanın bir yolunu hep bulursunuz. Sonra kendime şu soruyu sordum haklı olmak neden önemli. Haklı olarak ne geçecek elime? Cevap veremedim. Gerçekten de öyle mutluluğun cevabı burada gizli. Haklı olmak yada haksız olmak önemli değil önemli olan mutlu hissetmek. Değişim yolculuğum buradan başladı. Bir gün aynanın karşısına geçtim ve hayatta olmak istediğim son insanı gördüm. Babamı. Kendisini çok seviyorum ama onun gibi bir hayat yaşayamam ve bunu kimseye yaşatmaya hakkım yok dedim.

Bir sürü mutlu mutsuz ilişkinin sonuna geldikten sonra soluğu doktor kapısında aldım. Sorunum bir ayrılık sonucu depresyon değil bir depresyon sonucu ayrılıktı. Değişmek daha iyi bir insan olmak daha huzurlu bir yaşam geçirmek istiyordum. Ama bir sorun vardı. Beynim daha önce böyle işlememişti ve nasıl işleyeceğini bilmiyordum. Doktora gittim ve bu değişime başladım. Farklı farklı ilaçlar sonucu 3 ayın sonunda artık bana neyin iyi geldiğini buldum. Ben bu ilaçların kesin çözüm olduğuna inanan biri değilim. Bunları bisiklete binmeyi öğrenen bir çocuğun bisikletinde ki yandaki ufak tekerleklere benzetiyorum. Size doğru şeyi öğretene kadar destek oluyorlar. Ancak o bisikleti sürecek olan sizlersiniz.

Öfkesiz bir insan olmak istiyorum. Vazgeçmeyi bilen. Sabırla istediğinden vazgeçebilen bir insan. Oldum mu? Daha olmadı, olacak mıyım? Evet olacağım. Egoyu yenmekle başlıyor her şey. İstediğiniz olmayınca sarsılan egonuzu yenmekle. Tahammül sınırınızı yükseltmekle devam ediyor. Her acıya, her sese, her insana tahammül edebilmekle.

Ben yanlış büyütülmüş ve doğruyu kendisi öğrenmek zorunda olan bir insanım. Ancak bir gün çocuğum olursa onu doğru yetiştirmek isteyen bir insan. Dünyanın herhangi bir köşesinde beni okuyan biri varsa sesleniyorum ona haddim olmayarak. Lütfen mutlu değil iseniz çocuk yapmayın. İlişkinizde saygı,sevgi ve mutluluk yoksa çocuk yapmayın. Mutsuz ettiğiniz o çocuklar gün gelir sizi ve başkalarını mutsuz eder. Değişmekten korkmayın. İnsanın karakteri değişmez elbet ama huyu suyu değişir. Değişmekten ve hayata yeniden tutunmaktan vazgeçmeyin. Başaracaksınız, başaracağız.

Bu yazıyı, Winston Churchill' in şu sözüyle bitirmek isterim;


"Başarı, azminizi hiç kaybetmeden başarısızlıktan başarısızlığa koşmaktır...."




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Efexoru Bırakmak

Antidepresan Kullanırken Yaşananlar

Umursanmamak